10 Haziran 2008 Salı

Akşamlari Ne Yapiyorsunuz? - Can Dündar




Dümdüz bir soru size:
Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

Koltuğa uzanıp, hiç
tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı
haydutları mı kovalıyorsunuz?

Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç
bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz?

Dört saat televizyon seyretmenin
sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

İki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat,

2. Seyredilen hayat,

Akşamlarınız televizyona
kilitliyse, bilin ki, hayatı sadece seyrediyorsunuz !

Akşamları evde ne yapıyorsunuz?
Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

"Pek çoğu gibi biz de çekirdek
çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz"

diyorsanız, durup bir düşünün lütfen; dünyaya birkaç kez daha
geleceğinize mi inanıyorsunuz?

Böyle bir şey olsaydı, şimdiki
hayatımızın bir bölümünü ziyan etmek şimdiki kadar acı sonuçlar
doğurmayabilirdi belki.

Ne çare ki sadece bir hayatımız
var.

Bu da maalesef, çok kısa.

Ortalama altmış yılın yirmi yılı
uykuda geçiyor.

Kalan kırk yılın yirmi yılı
çocukluk, eğitim, vesaire...

Son yirmi yılı da ziyan edersek,
bize yaşanacak bir şey kalmaz.

Akşamlarınızı sadece televizyona
veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü

çöpe atıyorsunuz demektir!
_________________________________________

Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey
yapmamakta, hiçbir değer

üretmemektedir; bu da bir anlamda
yaşamamak sayılır.

Ne mi yapmalı?

1. Ailece kitap okuyun, sohbet edin:

Nasıl tanıştığınızı, ilk nerede
görüştüğünüzü, sıkılıp sıkılmadığınızı, nerede nasıl evlendiğinizi, nikah
şahitlerinizi, düğününüzü anlatın çocuklarınıza, onları hem dinleyin, hem
de okumaya çalışın.

2. Gezin:

Gezmek için ille de bir maksat
olması gerekmez, en büyük maksat hayatı paylaşmaktır.

Yakınsanız deniz kenarına inin, ayaklarınızı denize sokun ve
becerebiliyorsanız taş sektirme

yarışına girin. Sonra da güneşin pembe gülücükler saçarak batmasını
seyredin. (İnanın televizyon seyretmekten çok daha keyifli ve
dinlendiricidir) Ormanda hep birlikte yürüyün, ağaçlara isim takın, yol
boyu açan çiçekleri sevin ve çocuklarınıza bunlarla sevmeyi öğretin.
(Ama bilin ki hayat öğrenmek ve öğretmekten ibaret değildir.
Dinlenmek, eğlenmek gibi olgular da hayatın bir parçasıdır)
Çocuklarınızla ilişkilerinizde asla öğretmen tavrı takınmayın.
Onlarla arkadaşlık etmek dünyanın en keyifli işidir.

3. Akraba ve komşularla ilgi bağı kurun:

Onlara ya gidin, ya da onları size
davet edin. Sohbetiniz televizyonsuz olsun ki tadı çıksın. Birbirinizi
gerçekten tanımaya çalışın.

Bilirsiniz, "Komşu komşunun külüne muhtaçtır."

4. Kültürel ve sanatsal
etkinliklere katılın.

(Konferans, seminer, sergi, doğru
sinema ve tiyatro) Hayatınızı biraz olsun renklendirecek başka şeyler de
bulabilirsiniz. Yeter ki isteyin.

Bir şeyi çok isterseniz, Allah sebebini halk eder ve çok
istediğiniz şeye ulaşırsınız. "Olmaz ki" diye düşünüp

taleplerinizi ertelerseniz,
hiçbir yere ulaşamazsınız.

Aile bağlarının güçlenmesi,
paylaşacak şeylerin çokluğuyla mümkündür. Ne kadar çok şey paylaşırsanız
aileniz o kadar güçlenecek, o kadar diri duracak ve mutlu olacaktır.

Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak
yaşadıklarınızı yazabilirsiniz.

Her gün bir şeyler yaşamalı ve
bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz.

Bugün öyle bir hayat yaşayın ki,
yarına da kalsın. Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.

Ayrıca unutmayın ki;

Hayatı biriktiremezsiniz;

ya her anını yaşayacaksınız, ya da
ziyan edeceksiniz.

Artık cevap gelsin:

Akşamları ne yapıyorsunuz?

Yaşıyor musunuz, yoksa seyrediyor musunuz?

CAN DÜNDAR

Hiç yorum yok: